Wednesday, March 7, 2007

TÜRK TELEKOM - BOLOGNA

Ufuk'un (kocacım) spor yorumlarını her zaman beğenmişimdir. Kocam diye söylemiyorum:) özellikle basketbol konusunda bence en az gazetedeki veya televizyondaki yorumcular kadar başarılı ve bilgili. Dün akşam maçı izlerken, Ufuk bir yandan da bana pozisyonlarla ve taktiklerle ilgili yorum yapıyordu. Benim de aklıma bu maçla ilgili yorumları blogda yayımlamak geldi.
İşte Ufuk'un yazısı...

Kaybetmenin Gururu

Dün akşam, arkadaşlarımızla birlikte Türk Telekom – Virtus Bologna maçındaydık. Bu sezon başından beri dikkatle takip ettiğimiz Telekom’ la ve dün akşamki maçla ilgili canım karım bir şeyler yazmamı istediğinde, hevesle oturdum bilgisayarımın başına.

Bu takım, 1995’te Koraç Kupası’nı kazanan Efes Pilsen’ den bile daha iyi. Bunu dün akşam Virtus Bologna karşısında, kaybetmesine rağmen, bir kez daha ispatladı. Gerçi o Efes, bu takımı (o dönem sponsorları gereği adları Team System Bologna idi) 1995’te çeyrek finalde Ufuk Sarıca’nın İpekçi Arena’da, 9/12 isabet oranı ile gönderdiği üçlük füzeleri ve toplamda kaydettiği 34 öldürücü sayı ile elemişti ve Sarıca o gün İtalyanları adeta boğazın derin sularına gömmüştü.

İlk üç çeyreği geride tamamlayan Bolognalılar ancak dördüncü çeyreğin sonuna doğru öne geçebildiler ve malesef maçı kazandılar. İlk üç çeyrekte Bolognalılar’ın başını döndüren guardlarımız dördüncü çeyrekte yorulunca gardımız da düştü tabii. O ana kadar maçta saklanan ve diri kalan eski NBA starlarından Travis Best için son noktayı koymak çok kolay oldu. 1995’teki gibi bir Sarıca kahramanlığına soyunan Dudley’in çabaları da ne yazık ki sonuçsuz kaldı. Ercüment Hoca belki son periyotta yorulduğu için oyun görüşü zayıflayan ve şutları bozulan Tutku’nun yerine, bu maçların havasını çokça yaşamış Alper’i oyuna alabilirdi. Alper, kendini tanımayan, tehlikenin farkında olmayan, rakibini birkaç ekstra şut ile cezalandırabilirdi diye düşünüyorum. Ama Ercüment Hoca’nın mutlaka bir bildiği vardır.

İtalya’nın en köklü basketbol kulübü olan Bologna karşısında maçı bu kadar süre önde götürmek (bu kazanmak kadar önemli bence), şu an kalburüstü Avrupa takımlarının bile beceremeyeceği bir şey. Sadece bu açıdan bakmak dahi Telekom’ u kutlamak için yeterli.

Peki şimdi ne olacak? Yarın Bologna’dayız. Rakip serbest atış yaparken sahaya inip potayı sallayabilecek kadar fanatik, aleyhte çalınan her düdükte hakemi etkileyebilecek kadar bilgili taraftarları (hakemi etkilemek bağırmak ve küfretmekle olmaz) olan bir takımın sahasına gidiyoruz. Artık gücümüzü biliyorlar. Bu maçı kaybedip tekrar Ankara’ya gelmek istemeyecekler, mutlaka önlemlerini alacaklar ve çok sert davranacaklardır. Ama Ercüment Hoca ve öğrencilerinin düşünmesi gereken bir şey var : eğer Telekom bu yıl her maçta olduğu gibi, basketbolun bir takım oyunu olduğunu ve ortaya çıkan bütünün parçalardan daha değerli olduğunu orada da gösterebilirse bu turu geçebiliriz ve eğer bu turu geçersek kupa Ankara’ya gelebilir.

Notlar

· Seyircileri tabiri yerinde ise “coşturmaya” çalışan sürekli “Haydi Ankaralı’ lar sesimizi bütün Avrupa duysun” diye bağıran kişiye : Avrupa’ya sesimizi bu şekilde duyuramayız.

· Sürekli alt – üst – yan – sağ – sol geçit yapan Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin değerli(!) yetkililerine : Başkente yakışan modern ve merkezi bir saha yapın ve bizi bu salondan kurtarın.

· Telekom taraftarına : Sahaya pet şişe atmak ve hakemleri İsrail’ li, Yunanistan’ lı ve Fransa’ lı oldukları için yuhalamak bize ekstra 10 sayı vermiyor.

· Telekom Yöneticilerine : Türk Telekom taraftarı yaratmak istiyorsanız çalışanlarınıza yüzlerce davetiye dağıtmayın. Bu davetiyeler yüzünden sizi daha bilinçli destekleyebilecek olan insanlar dışarıda kalıyor.

No comments: